22 Nisan 2011 Cuma

Kadıköy'ün Gecesi, Sokagı, Kıyısı, Kuytusu..




Video çeken bir dslr alırsam kadıköy’ün gece yarısından sonraki tehna hallerini çekmek gibi bir düşüncem vardı. Neyse ilk kısım gerçekleştikten sonra lensin f değeri, video çekmek için yeter mi yetmez mi gibi bir soru işareti aklımı kurcalarken aman çek gitsin diyerekten iso’yu da az kökleyerek oldu bitti. En az 2.8 f değerinde bir lensiniz varsa gece video çekmek için korkmayın az iso’yu attırın olsun bitsin. (Eerşeyi çözen insan modeli ,) Lakin bu videonun post proses süreci 3 haftayı bulmuştu.


Bu video’daki yolculuğum kadıköy tren istasyonun altındaki, sütunları, ambiyansı çekmekle başlamıştı. Yalnız o mekanın aydınlatma sisteminin yarısı çalışmıyordu. Kaç haftadır durum böyle ama bilmiyorum oradaki çekimlerim bu haliyle belki de bu özenti videoma biraz renk katmıştır. O mekanda çekim yaptıktan sonra dslr makinem tripodun üstünde tripod da omzumun üstünde artiz artiz sokaklarda dolaşmaya başlıyorum. İstediğim en son şey çevremdeki insanların dikkatini çekmektir ama bu elzem ekipmanla dikkat çekmemek zor iş ama kadıköy’ün gece vakti tenha oluşu insanı rahatlatıyor. Söğütlüçeşme’den bahariye doğru uzanan tek yönlü caddenin gece geç saat’teki hallerini çok severim bu yüzden de bu caddenin görsellerini farklı açılardan çektim.


Bu cadde de çektiğim ikinci timelapse görselini çok sevdim. Yol kenarından çektiğim başka timelapselerim de var onları diğer videom da kullanacağım neyse anlatmak istediğim yolun hemen kenarından timelapse fotoğraf çekerken edindiğim tecrübe şuydu. Tripodun yanından araba geçerken tripod bir çeşit türbülansa maruz kalıyor ve tripod zaman zaman 0.01mm gibi minik minik ölçüler dahilin de tripod yerinden oynuyor, kayıyor, hareket ediyor ve bu miniğin de miniğin ölçüler bile timelapse’in durağan kadrajını bozuyor. Mesela çektiğim bir timelapse için 500 fotoğraf çektim diyelim 15 ila 30 adet fotoğrafın durağan kadrajı çok oynamış diye siliyorum. Tabi 15 ila 30 fotoğraf silme eylemi bana göre en sorunsuz timelapselerimdir. 



Türbülans  ve rüzgara maruz kalan bir çok timelapse çalışmam da 80-90-120 adet gibi fotoğraf sildiğim oldu. Tripodum da hiç fena değil. Bir de tripoda 5-6 kiloluk ağırlık takıyorum. Ekipmanların ağırlığı yetmezmiş gibi bir de tripodu sabitlemek adına ağırlık olsun diye 5-6 kiloluk dergi, anksiklopedi falan taşımak gibi zihni işler de yapıyorum. Tüm bunları sağladıktan sonra timelapseleri çekiyorum ama yine de dediğim gibi taşıtların oluşturduğu türbülans ve üstüne rüzgar timelapse çekimlerin korkulu rüyası. Diyelim üstgeçitin birinde bir timelapse çekiyorsunuz, tripoda da ağırlık eklemişsiniz, rüzgar da yok bu sefer de taşıtlar üstgeçiti tatlı tatlı sallıyor :/ özellikle gece vakti çekim yaparken fark ettim ki istanbul gecelerinde uyumayan azılı sektör inşaat sektörüymüş. Ağbi o nedir ya her taraftan harç taşıyan mixer araçları fink atıp duruyor. Ne zaman üstgeçit’ten bir mixer geçse üstgeçit beşik gibi sallanıyor. Ben de sayko’ya bağlıyorum, algıdaki seçkincilikle geceleyin caddeleri, sokakları dolaşırken nedense sürekli bir yerlerden tey geçen mixer aracı gözüme çarpıyor ben de anasınımanasını deyip kıro kıro triplere falan giriyordum. Kadıköy de timelapse fotoğraflar çekerken çok üşümüştüm. Çünkü olduğum yerde hiç hareket etmiyorum. Havanın soğuk olması ve sabit bir şekilde beklemek haliyle vücut direncinin düşmesine yol açıyor. Olduğum yerde ısınmak için pek zıplayamıyorum çünkü bir elimle ekipmanı tutarak tripodun stabil durması için destek veriyorum. Timelapse çekerken hep gözüm tripodun, dslr’ın üstünde olduğundan bir süre sonra saykoya bağlıyorum. Yer’in, tripodun falan sallandığını zannediyorum çünkü olduğum yerdeki kıpırtısız bekleyişim otonom sistemimin dengesini de zayıflatıyor. İşin özü taymleps ciddi “stabil sabır” istiyor. Hem seviyorum timelapse'i hem de sevmiyorum :/



Timelapseleri editlemek biraz vaktimi aldı ama çektiğim videoların after effects’de beyaz ayarı, renk düzeltme ve kumlanmayı giderme işlemleri aralıksız 30 saati aşkın render süresini beraberinde getirdi. Resmen ömür törpüsü. Bu duruma karşılık standartlaşmış söz kalıplarını ben de aşk eyledim. Render süreçlerini beklerken elime makas alıp kendi saçımı kestim beni müthiş rahatlattı. Berber’e gitmeye de gerek kalmadı mis gibi oldu. Render işlemlerini beklerken kendi saçınızı kesmenizi tavsiye ederim süper rahatlatırıcı bir olay. Vimeo dslr dünyasını izledikten sonra benim neyim eksik diyerek red giantın denoiserını uyguladım ama resmen after effects beni bu render süresi ile yere serdi. 1080 çözünürlük + noise reduction + two pass işlemi bu renderin uzamasına neden oluyor. Denoiser eklentisi çok başarılı, kullanmak isteyenlere tavsiye ederim. Bu video için kullandığım programlar: Photoshop, Lightroom, Quicktime Pro, Premiere ve After Effects idi. Videoların beyaz ayarını coloristsa ıı’de ayarladım. Biraz da levels seçeneğini kullandım. Makinem auto white balance'ta idi.. Picture style ayarı için cine mervel kullandım. Kullandığım lens tamron 17-50mm 2.8 idi.

Akmar pasajının olduğu bu sokak benim için de bir nostalji kaynağıdır. 98-2000 yılları arası 4.levent'ten atlar, beşiktaşa gelip vapurla karşıya geçer soluğu bu sokakta alırdım. Hafta içinden biriktirmiş olduğum parayla ile bir veya iki albüm alıp paşa paşa eve geri dönerdim. Ne günlerdi. Kötü olan bu söylediklerimin daha dün gibi bir zamana ait olması. Şimdi 10-15 albümü olan köklü bir grubun albümlerini zınk diye internetten indirir olduk. Bu durum bana hiç zevk vermiyor. Bir hafta boyunca aklımdan hayal ederdim acaba alacağım bu albüm nasıl bir şey diye. Sonra da gider akmar pasajının bulunduğu bu sokaktan albümü alırdım. Sokaklar da albüm satılan  tezgahlar vardı. Bulgaristan'dan gelen kopya cd'lere birer altın muamelesi çekerdim :) Valla efkarlandım.









2 yorum:

  1. Harika olmuş abi ellerine sağlık, zevkle izledim. Büyük bir emeğin ürünü olduğunu da okuyunca anladım.

    YanıtlaSil